Ejderha Dövmeli Kız – Kitap Yorumu

Merhabalar!

Biraz da kitap yorumlarıyla sayfamızı süsleyelim değil mi? Açıkçası 1000k‘da çok aktif olduğum için, kitap incelemelerimi ve alıntılarımı hemen oraya atıyorum o yüzden de burayı kitap yorumu konusunda epey boşlamış oluyorum.

Yoksa kitap okumadığımdan ya da inceleme sıkıntısı yaşamıyorum sadece bir yerde yaptıktan sonra diğer yere aktarmayı, unutuyorum. Biraz da üşeniyorum. ^^

Bu yıl sonunda hedefim sayfayı biraz daha güçlendirmek, içeriği genişletmek olduğu için aktif olmaya çalışacağım.

Eh hadi bakalım, Ejderha Dövmeli Kız’ın konusuna geçelim.

Millenium Serisi’ne Hoş Geldiniz!

Ejderha Dövmeli Kız – Arka Kapak:

41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson’un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız’ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi ‘bundan daha iyisi yapılamaz’ diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.

Ejderha Dövmeli Kız – İncelemesi:

Bir tuğla bitirmişim gibi hissediyorum. Kitap, bir şekilde çarpıyor insanı. Gerek içindeki verilerle, gerek gerçek hayatın yüzümüze vurulan ayrıntılarıyla ve tabii ki Stieg’in mükemmel kurgusuyla…

Açıkçası kitabı Lisbeth odaklı bekliyordum ama daha çok Vanger davası üzerinde çalışan Mikael odaklıydı. Tabii bu da beni üzmedi. Çünkü gerçekten güzel bir kitaptı, pek çok açıdan zihni doyuruyordu.

Kitabın içinde birkaç kurgu döndü. Öncelikle Harriet Vanger olayı, Wennerström ve çok üzerinde durulmamış olsa da Lisbeth’in annesinin ölümü. Nedense oradan bir iş çıkmasını bekledim ancak ortaya bir şey çıkmadı ama devam kitaplarında o noktayla alakalı önemli şeylerin döneceğini hissediyorum nedense…

Vanger olayına dönecek olursak:

Harriet’in hikayesi çok etkileyici ve katman katman açılan harika kurgulanmış bir hikayeydi. Başlangıçta böylesine dolandıracağını düşünmüştüm ama her şeyin bu kadar güzel bağlanmasını beklemiyordum. Kesinlikle Stieg’in harika bir kalemi var.

Tabii ki dışarı vurulmayan üzücü şeyler vardı ama bunlar gerçek hayatta da gördüğümüz şeylerdi ve okurken onları çok iyi anlayabiliyordum.

Diğer yandan Lisbeth.

Onu çok sevdim, vahşi yanının altında çok masum bir kız var. O kadar tatlı bir şey ki, onu elinden tutup korunaklı bir yere saklayasım geliyor sırf çevresindeki o leş insanlar ona dokunamasın diye…

Mesela Bjurman adisi gibi insanlar. Şu ismi hatırladıkça Lisbeth’e yaptıkları aklıma geliyor ve midem çalkalanıyor. En son bir karakterden bu kadar nefret ettiğimde yine bir İsveç yazarının kitabını okuyordum…

İsveç edebiyatı gerçekten de vurucu ve gerçekleri yansıtıyor.

Ve bu kitap… Harikaydı.

Herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.

Şuraya, kitaptan da alıntılar bırakayım. ^^

“Hayatın muhasebesini yapıp, nelerin eksik kaldığını araştırmanız gereken bir an vardır.”

“İnsanların sadece yetiştirilme tarzlarından etkilendiklerini iddia etmiyorum ama bunun çok büyük payı olabilir diyorum. xz’in babası ona yıllarca dayak atmış. Bu tür şeyler iz bırakır.”
“Boş laf,” diye tekrarladı Lisbeth Salander. “Bu dünyada dayak yiyen tek çocuk o değil. Bu ona kadınları öldürme hakkı vermez. O seçimini kendi yaptı. Bunlar xx için de geçerli.”

“İyi o zaman, senin bahsettiğin şu ahlak komisyonunun ilkeleri gibi, benim de birtakım ilkelerim olduğunu bilmen belki seni eğlendirir. Ben bunlara Salander ilkeleri diyorum. Benim için soysuz her zaman soysuzdur. Eğer hak ediyorsa, bütün kirli çamaşırlarını açığa çıkartarak ona zarar veririm.”

“Cinayet masası polisleri dünyanın en yalnız insanlarıdır. Kurbanın arkadaşları çok üzülürler ama er ya da geç -birkaç hafta ya da birkaç ayda- tekrar gündelik hayatlarına dönerler. Kurbanın en yakın akrabaları için bu süre daha uzun olsa da, onlar da acının üstesinden gelebilirler. Yaşam devam eder. Ama çözülmemiş bir cinayet, insanın içini kemirir. En sonunda kurbanı düşünen, kurban için adaletin yerini bulmasını isteyen tek bir insan kalır; cinayet soruşturmasını yürüten polis memuru.”

Yılların bana öğrettiği bir şey var; kaybedeceğin kesinken asla savaşa girme. Ama seni aşağılamış olan hiç kimseyi de affetme. Zamana bırak ve güçlü olduğun zaman saldır.

>Site içerisindeki reklamlara dokunarak bizlere destek olabilirsiniz! :)<

Semiha Kaya

6 Haziran 1998 doğumlu, hayalleri yaşından çok olan ve hepsini bir bir gerçekleştirmek için acayip hırs dolu bir insanım.
Hırsımın yanı sıra, üşengeç ve unutkan da olduğum için tüm planlarımı sonsuza dek yaşayacakmışım gibi yaparım lakin genelde anın tadını çıkartırım. Hem ne demiş James Dean?
"Sonsuza kadar yaşayacakmışsın gibi hayal kur. Bugün ölecekmişsin gibi yaşa."
İşte tam olarak ben de böyleyim. Sonsuz hayale sahibim ancak anımın da kıymetini biliyorum. Her anın tadını çıkartıyorum.
Size de anınız kıymetini bilmenizi tavsiye ederim, ne de olsa zaman geri dönmez. :)

Bana, instagram: semihaakaya kullanıcı adı üzerinden ulaşabilirsiniz!

Önerilen makaleler

2 Yorum

  1. […] Serisinin diğer kitapları olan Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız, Arı Kovanına Çomak Sokan Kız, Örümcek Ağındaki Kız ve Göze Göz […]

  2. […] dolu bir diziydi ve kurgu enfesti. Daha önce kitabı ya da yorumumu okudunuz mu bilmiyorum ama Ejderha Dövmeli Kız‘ın yorumunda, sizlere çok büyük bir çemberin çizildiğini ve bu çember daraldıkça […]

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: