TEPETAKLAK KİTAP YORUMU || ALEXANDRA COUTTS

Selamlaaar, nasıl gidiyor karantina günleriniz ? Hazır ramazan ayı da geldi, bol bol sabahlara kadar oturup dizi, kitap, oyun, blog yapıyor musunuz ?

Giriş kısmını daha fazla uzatmadan kitap hakkında konuşmaya başlayayım en iyisi ben 🙂

 

Kitabı ben kitapyurdu.com sitesinden kampanya ile almıştım, bilenleriniz vardır kampanyayı, 5 kitap 20 TL. Eğer bilmeyenlerdenseniz koşun hemen bir kurcalayın, belki sevdiğiniz kitaplar vardır. Kitabı zaten ben merak ediyordum, birçok kez karşıma çıkmış bir kitaptı. Kampanya kitaplarını kurcalarken arada bir yerde görüp hemen sepetime ekledim. Aylar önce almama rağmen bir süre beni kitaplıkta bekledi ve geçtiğimiz günlerde Ceyda ile beraber kitabı okumaya başladık.

 

Kitabın kısa bir konusunda bahsedeyim size,  ”Her son, yeni başlangıçlarla doludur.” diyor kitabın arka kapağında. Bir haftadan daha kısa bir sürede, Persephone Asteroiti dünyaya çarpacaktır, bir roket gönderip asteroiti parçalamayı ya da en azından parçalara bölmeyi hedeflerler. Başarabilecekler mi , bunu kitabın son sayfalarına kadar bilemiyoruz. Bu arada karakterlerimiz bir adada yaşamaktadır.

 

Yazar konuyu anlatırken üç ayrı karakteri işliyor, ilk sayfalarda Sienna ile tanışıyoruz.

 

Sienna, annesinin ölümünden sonra hayata küsmüş, babasının yeni evleneceği kadından nefret eden, aileden uzaklaşan bir karakerdir. Hatta bir süre de tedavi olmuş. Kitabımızda çocukluk arkadaşı olan Owen ile tekrar karşılaşıyor, bu son günlerinde bir belirsizlik ile beraber evden uzaklaşıyor, son günleri Owen ve onun arkadaş tayfasıyla geçirmeyi planlıyor ama işler o şekilde ilerlemiyor ne yazık ki.

 

Diğer tanıştığımız karakterimiz ise, Suzanne, biz onu başlıklardan kısaca Zan olarak tanıyoruz.

 

Zan, kısa bir süre önce sevgilisini kaybetmiş bir karakterimiz, sevgilisi Leo, sanırım bir araba kazasında ölmüş, tam olarak anlayamadığım ve benim için belirsiz olan bir kısımdı burası. Leo’nun kardeşi , Zan’e kitap vermesiyle (Leo’ya ait olan bir kitap) her şey değişir. Kitabın içinde bir fiş bulur ve fişin üzerinde bir kız ismi ve bir telefon numarası yazılıdır. Zan, Leo’nun kendisini son günlerde aldattığını düşünür ve Leo’nun en yakın arkadaşı Nick ile birlikte bu işi çözmek için bir yola girerler. Hatta o kadar önemlidir ki bu olay, adanın dışına kadar çıkarlar. Zan zaten depresyondayken  aldatıldığını düşününce daha büyük bir çöküntü ve duygusal bir boşluğa düşer. Yanında bulunan Nick’le aralarında bir şeyler yaşanmaya başlar ve Nick’in onu çocukluğundan beri sevdiğini öğrenir. Şahsen ben Nick’e gerçekten çok üzüldüm ve keşke Nick ile beraber son günlerini geçirseler dedim.

 

Son karakterimiz ise Caden, kendisinden hiç haz etmediğimi söyleyerek başlıyorum bu paragrafa. Caden annesi ve kardeşiyle yaşayan bir karakterimiz, babası tarafından terk edilmişler. Bir grup insan tarafından kaçırılmasıyla başlıyor asıl macera. Sonrasında anlıyoruz ki kaçıran kişi Caden’in babasıymış. Son zamanlarını baba-oğul geçirmek istiyor Arthur (babası). Beraber vakit geçirmeye çalışırken babasının onları neden terk ettiğini , bütün olayların aslını öğreniyoruz Caden ile beraber. Her şeye rağmen Arthur’un kötü bir insan olduğunu hiçbir şey değiştirmiyor. Caden babasının yanından kaçıp annesinin yanına dönerken yanında babasının eşini de götürüyor, daha doğrusu onu babasından kurtarıyor. Kurtardıktan sonra aşırı saçma bulduğum bir olay yaşanıyor …. Hayır yani neden böyle bir olay yaşanmak zorunda ki 🙂

 

E bu kadar okurken insan diyor ki bu karakterlerimiz bir noktada birleşmeyecek mi ? E tabi ki de birleşiyor, yazarımız bunu bizden esirgememiş. Nasıl birleşiyorlar, Persephone dünyaya çarpıyor mu, roket başarılı oluyor mu, bunların hepisini son sayfalarda öğreniyoruz.

 

Akıcılık konusunda bana göre başarılı bir kitaptı, hiç sıkılmadan sayfalar arasında sürüklendim fakat Caden’i okurken bir an önce bitse de Zan ve Siennayı okusam dedim defalarca. Yazar karakterlerin ağzından değilde üçüncü ağızdan anlatmış bütün olayları. Bu tarz çok okuyan birisi değilseniz, yada çok karakteri işleyen kitapları çok okumadıysanız arkadaşım gibi zorlanabilirsiniz 😀 Buradan ona da selam söylüyorum, çok öpüyorum.

 

Yazar olayları çok tadında bırakmış, uzatmadan sıkmadan kısa kesmiş, bu çok hoşuma gitti.

 

Kitap benim için 5/3,5 bir puanı hak ediyor. Araya sıkıştırıp bir – iki günde bitirebileceğiniz, can sıkıntınızı giderebileceğiniz, sizi çok düşündürtmeyen hatta düşündürtmeyen bir kitap.

 

Keyifli okumalar diliyorum, sağlıklı kalın.

Aybike Parlak

3 Mart 1998 doğumluyum, doğduğum andan itibaren hayvanlarla beraber büyüdüm, şuanda da 2 kedi, 1 köpek annesiyim. Hayal kurmayı, gezmeyi, arkadaşlarımı, kitap okuyup bir şeyler izlemeyi ve yazmayı küçüklüğümden beri çok seviyorum. Hayatta ki amacımı hala kestirebilmiş değilim ama şuanlık hayvanlarla ilgilenmeye çalışıyorum, çünkü onların bize ihtiyacı var. (Veteriner Teknikerliği öğrencisi oldum bu yazıyı yazdığımdan beri.
Genel olarak çok tembel birisiyim (blog işi tembelliğe karşı ama halledicez bir şekilde) Ortaokuldayken çok fazla deneme türü, hikaye yazıyordum fakat baya bir süredir yazmıyorum ayrıca şu sıralar kitap okumakta da zorlanıyorum ama kitaplara ve yazma işine tekrar odaklanmak istiyorum.
Kısaca deneyimlerim, sevdiğim şeyler, yorum yapmak istediğim şeyleri sizinle paylaşmak, fikrimi belirtmek istiyorum. Umarım sizin için de yararlı olur. Henüz insanlara kendimi anlatma konusunda yetersiz de olsam beni anladığınızı umuyorum ve zamanla geliştikçe her şey daha iyi olacak. Umarım yazılarımızı beğenirsiniz.

Önerilen makaleler

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: