Banka oturup ayaklarını uzattı. Kar dün geceden beri yağıyordu ve kalın bir tabaka oluşturmuştu. Neyse ki şu anda kar taneleri çok hafif yağıyordu. Çok sessizdi her yer, sanki bütün dünya ortak bir karar almış da susmuş gibiydi. Bir yerde kar tanelerinin sesi emdiğini, bu yüzden o kadar sessizlik olduğunu okumuştu.

Karı eşeleyen iki kargaya baktı ve üşüyüp üşümediklerini merak etti. Sonra kafasını gökyüzüne kaldırıp her zaman yaptığı gibi gezegenleri gördüğünü hayal etti. Yine göremedi. Kendisine huzurlu gelen bu havanın başkalarını öldürdüğünü düşündü. Haksızlıktı onun için, evsiz insanların olması. Herkesin bir evi, eşi, çocukları, sıcacık mutfağı olmalıydı. Herkes hak ediyordu böyle huzur içinde yaşamayı. Onun için her hayvanın da bir evi olmalıydı. Hepsi sıcak bir yuvayı, onu kendi çocuğu gibi sevecek bir insanı hak ediyordu.

Kafasını sallayarak düşüncelerinden uzaklaştı ve kargaları kovalayan köpeğe seslendi. Köpek koşarak yanına geldi ve kafasını kızın bacaklarıyla elinin arasına soktu. Sevilmek istiyordu. Kız başını okşayıp kayışını taktı.

Kulağındaki müzik değişmişti. Anlamlarını düşündü. ‘’Işığa, yalnızca güneş ışığı düşük olduğunda ihtiyacın olur. Ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin.’’ Güneşi özleyip özlemediğini düşündü. Özlemişti, ama bir temmuz güneşini değil de nisan güneşini özlemişti. Yavaş yavaş yürürken müziği durdurup baktı; çıkan ayakkabı izleri yağan karla silinmeye başlıyordu. İnsanlar da tıpkı o izler gibi silinecekti bu dünyadan. Ölümü düşündü. Huzurlu olup olmadığını, ne zaman ve nasıl öleceğini. Belki sıcacık yatağında uykusunda ölecekti, belki kanserden acı çeke çeke yavaşça ölecekti, ya da boğulacaktı. Bir trafik kazasında kurban olarak da ölebilirdi. Şu anda dünyada farklı şekillerde ölen insanları düşündü.

Bahçenin demir kapısını iterek açtı. Gıcırdama sesine o kadar alışmıştı ki bu ses ona huzur veriyordu.  Bir evi olduğu için şükretti. Bahçenin belli yerlerinde kıvrılmış olan kedilere baktı, burası onların da yuvasıydı. Ağaçtaki kuş yuvasını düşündü. Burası kuşların da eviydi, toprağın altındaki ve üstündeki haşereleri düşündü ve burası onların da yuvası, dedi. Gülümseyerek köpeğin kayışını açtı. Burası bir köpeğin de yuvasıydı aslında. Köpek sanki burasının kedilerin de yuvası olduğunu biliyormuş gibi yanlarından geçerek kulübesine gitti. Sanki kediler de anlaşmıştı, bu durumda yerlerinden bile kıpırdamadan karşıladılar.

Botlarını paspasa silip apartmana girdi. Tek komşuları olan Fatma teyze yine kurabiye pişirmişti ve tüm apartmanı tatlı bir kurabiye kokusu sarmıştı. Basamakları birer birer, düşüne düşüne çıkarken cebinden anahtarlarını da çıkardı. Anahtarlığına takılı bir Eyfel Kulesi vardı. Bunu ona abisi vermişti, çok değerliydi onun için. Bir gün oraya gitmeyi düşündü, abisi gitmişti. Âşıkların şehriymiş orası; en azından o öyle duymuştu. Kapıyı açıp içeri girdi ve montunu çıkarıp portmantonun askısına astı. En sevdiği kedili terliklerini giyip odasına geçti. Hiçbir ayakkabı bu kara dayanmazdı; yeni aldığı botlar da dayanamamıştı, çorapları yine ıslaktı. Önce çoraplarını çıkarıp kalorifere astı sonra üzerini değiştirip mutfakta ellerini yıkadı. Çaydanlığa sıcak su koyup altını yaktı ve camı açtı. Huzur buydu işte ona göre. Yüzünü hafifçe yalayan rüzgâr, insanı dinlendiren kar ve yaşama hissi…

Gülümseyerek camı kapadı, uzun süredir cam açık bir şekilde huzuru hissetmişti ki çoktan çay hazırım diye fokurdamaya başlamıştı. En sevdiği kupasına çay koyup odasına gitti. Kitaplığından yeni bir kitap seçti; pencerenin geniş pervazına oturup kitabını sıcak çay eşliğinde okudu. Kitap okurken her şeyi unutmuştu. Aklında ne evsiz insanlar vardı ne de şu anda ölen insanlar… Sadece kitabına odaklanmıştı. Aslında odaklanmak da denemezdi, okurken yaşıyordu. Karakter kendisiydi okurken. Hayal etmiyor da yaşıyor gibiydi. Bir yaprak daha çevirirken yeni bir hayat yaşamaya başladı.

Bu da huzurdu işte…

 

Bu yazı benim lise yılımda yazıp Edebiyat hocama verdiğim ve sonucunda da okul dergisinde basılmış olan (2015 Nisan) ilk denememdi. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Aybike Parlak

3 Mart 1998 doğumluyum, doğduğum andan itibaren hayvanlarla beraber büyüdüm, şuanda da 2 kedi, 1 köpek annesiyim. Hayal kurmayı, gezmeyi, arkadaşlarımı, kitap okuyup bir şeyler izlemeyi ve yazmayı küçüklüğümden beri çok seviyorum. Hayatta ki amacımı hala kestirebilmiş değilim ama şuanlık hayvanlarla ilgilenmeye çalışıyorum, çünkü onların bize ihtiyacı var. (Veteriner Teknikerliği öğrencisi oldum bu yazıyı yazdığımdan beri.
Genel olarak çok tembel birisiyim (blog işi tembelliğe karşı ama halledicez bir şekilde) Ortaokuldayken çok fazla deneme türü, hikaye yazıyordum fakat baya bir süredir yazmıyorum ayrıca şu sıralar kitap okumakta da zorlanıyorum ama kitaplara ve yazma işine tekrar odaklanmak istiyorum.
Kısaca deneyimlerim, sevdiğim şeyler, yorum yapmak istediğim şeyleri sizinle paylaşmak, fikrimi belirtmek istiyorum. Umarım sizin için de yararlı olur. Henüz insanlara kendimi anlatma konusunda yetersiz de olsam beni anladığınızı umuyorum ve zamanla geliştikçe her şey daha iyi olacak. Umarım yazılarımızı beğenirsiniz.

Önerilen makaleler

3 Yorum

  1. 👌🏻

  2. çok güzel bir yazı..

  3. Teşekkür ederiz 🙂

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: