Barbarlar Şehri kitap yorumuma hoş geldiniz sevgili okurlar !!
Uzun süredir kitap okuyamıyor, adeta reading slump’a girmiş gibi yaşıyordum ki kendine gel Aybike dedim ve bu kitabı elime aldım. Kitap an itibariyle bitmiş bulunmakta ve taze taze yorumumu gireyim dedim.
Savaş bizi ölüme terk etti.
Şehir bizi diri diri yedi.
Kırmızı Müttefikler’in New York’a saldırmalarının üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiştir ve savaş tutsakları kampına dönüşen Manhattan, Rolladin ve fuhuş efendileri tarafından demir yumrukla yönetilmektedir. Skyler Miller’a göre Manhattan, onu şehrin sınırlarının dışındaki dünyadan geri tutan bir kafestir fakat kız kardeşi Phee için Manhattan, bildiği tek evdir.
Sky ve Phee, bir gün annelerinin savaş zamanlarından kalan günlüğünü keşfedince, annesi ve Manhattan’ın geçmişi hakkında bildikleri şeylerin göründüğü gibi olmadığını öğrenirler ve sırlarla çevrili hayatları ilmik ilmik çözülmeye başlar.
“Çıkış romanında Kelly, birçok yüreği ağza getiren sahneyi ve New York’un post apokaliptik havasını canlı bir şekilde gözler önüne seriyor.”
–Publishers Weekly
“Kelly’nin bu distopik fantezi çıkış romanı, Açlık Oyunları’nın havasını andırıyor…
Bu sürükleyici ve tempolu öykü okurları kendine bağlayacak.”
–Booklist
“Kelly’nin kalemi dahice ve inanılmaz. Her iki kız kardeşin gözünden pürüzsüz, karanlık ve doyurucu bir hikaye anlatıyor. Bu iki güçlü kadın karakter, insan doğasının, kendini koruma içgüdüsünün ve aile bağlarının gücünü gösteriyor. Bu roman en eşsiz distopyalardan biri.”
-VOYA
Öncelikle kitabın dilinden bahsetmek istiyorum ki dili o kadar akıcı ve sürükleyiciydi ki bir veya iki günde bitirebilirsiniz bu kitabı, benden beş üzerinden beş aldı dil bakımından. Ayrıca kitabı iki kişinin bakış açısından okuyoruz, bunlar Phee yani tam adıyla Phoenix, diğeriyse ablası Sky yani Skyler. Bu olayı aslında çok seviyorum ben çünkü olayları tek kişiden ve açıdan değil de iki farklı bakış açısıyla görmek kitaba ayrı bir hakimiyet sağlıyor okuyucu üzerinde, tabi bu benim fikrim.
Diğer bir değineceğim noktaysa, olaylar…
Olaylar kitabın başında çok klasikti, durağandı ve kitabın böyle gitmemesi için dua etmeye başlamıştım, çünkü kitabın beni reading slump dan çıkarmasını umuyordum ve ilerleyen bölümlerde beni hayal kırıklığına uğratmayıp kitabın başından kalkmamam için adeta içine çekiyordu.
İnsanlık yok olduktan sonra bir grup insanın Park isminde bir yerde yaşam mücadelesi vermesini konu alan bir kitap bu, gerçi hala savaş devam ediyor diye bilmesine rağmen karakterlerimiz aslında savaş bitmiştir. Phee ve Sky anneleri Sarah ile beraber yazı dışarıda geçirip, kışları da Park’a gelip kayıt olarak orada geçiriyorlardır. Ama bu sefer kayıt saatine geç kalmaları ile olaylar zincirleme gerçekleşir…
Kabul edilmek için Phee sokak dövüşüne katılmaya zorlanır, ilerleyen günlerde de bir grup yabancının Park’a girmeleriyle kitap heyecanlanıyor. Phee ve ablası Sky gerçekleri öğrendikten sonra Park’dan kaçma kararı alırlar ve ordan kaçarken doluya tutulurlar…
Ayrıca Sarah (yani anneleri) geçmişe dair hiçbir şey anlatmazken Sky annesinin günlüğünü bulur ve iki kardeş okudukça geçmişi ve gerçekleri öğrenirler.
Kitabın heyecanı asla bitmedi ve okumaktan hiç sıkılmadım. Genel olarak bir puan verecek olursam kitaba puanım 4/5… Bir puan kırma sebebimse sonuydu, sonunda olaylar o kadar hızlı gerçekleşti ki, bir iki sayfa boyunca olayları kavramakta zorlandım. Yazarımız koca kitabı sindire sindire anlatırken, olayları gerçekleştirirken sen gel son sahneleri hooop çabucak anlat bitir… Hiç oldu mu şimdi böyle ?
Özetlemem gerekirse kitap genel olarak aksiyonlu ve okumaya değerdi, reading slumpdan çıkmaya yarayacak kadar güzeldi….